Middlesex'i bitirir bitirmez, Bakir İntiharlar'a başladım; ne var ki bir türlü yeni bir yazıya başlayamadım. Bunun en önemli sebebi, romanın merkezini hâlâ kafamda konumlandıramamam. Üçte birine yakın bir kısmını okudum; ama kafamda hâlâ bir arayış halindeyim: Peki neye dikkatimi çekmek istiyorsun?
Yeni bir romana başladığımda, bu soruyu çok temkinli bir şekilde soruyorum. Hele hele Euginedes gibi "kolay yazan" yazarlarda, bu ihtiyatım daha üst seviyeye çıkıyor. Sebebi basit: Genelde merkez hissiyle yöneldiğim şeyler, aslında yazarın akıcı dili sayesinde yüzeyde olanlara yönelik ilk izlenimler oluyor. Bu nedenle, ayaklarım yere sağlam basana kadar pek bir şey söylememeye gayret ediyorum.
Bu yazıda, biraz kenarından dolaşayım: Uzun zamandır, şöyle akıp giden; içinde kaybolmaktan mutluluk duyduğum ve müthiş bir merakla sayfalarını çevirdiğim kitaplar okumamıştım. Edebiyat küçüklüğümden beri bir sığınak oldu benim için; dönem dönem yaşadığım yoğunluklar sebebiyle hayatımdaki yeri, ben farkına varmadan azalmaya başladığı zamanlarda hep kuruduğumu hissettim. Euginedes gibi yazarlar, böyle zamanlarda bir kurtarıcı gibi imdada yetişiyorlar. Sayfalarında kaybolduğum kitaplar, içimin tekrar yeşillenmesini sağlıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder